Moskova

Moskova

12 Kasım 2017 Pazar

Nâzım'lı evlerin Vera’lı sofraları

Nâzım’ın Evinde Vera’nın Sofrasında nefis basımlı bir kitap, hem de sayfalarında otantik nitelikteki fotoğrafların yer aldığı ciltli, her anlamda ‘ağır’ bir eser. Buna bir ‘müze kitap’ da denilebilir.

ADALET AĞAOĞLU



Basında, gazetelerin kitap eklerinde yeni yayınlanmış kitapların tanıtımına -şükür ki- bol bol yer verilmekte. Bunların yazarlarıyla söyleşiler, reklâmlar, giderek TV kanallarının ‘Sanat/Kültür’ üstüne hazırladıkları programlarında dahi bu (yeni)ler başköşelerde yer tutabilmekte. Vee, niye? Kitap da artık mal’dan sayılmakta da ondan herhalde. Fakat iş bu kadar basit değil: Üretimin tüketim halinin, daha yayınlanırken bilinip bilinememesiyle sezilip sezilememesi söz konusu; hem de çok önemli derecelerde… Yazarı ve kitabı üstüne böylesine olumlu bir tahmin varsa, bunu da doğallıkla sevindirici bulmak ‘kitap okurlarına’ düşmekte.

Bütün bu iç rahatlıklarına karşın, şu yeni çıkan kitap dağıtım ve tanıtım bahsinde içimde epeydir bir vıdı/vıdıcılık hasıl olmuş bulunmakta: Birtakım bazı yeni çıkmış kitaplar ‘bütün hak edilmiş olmalarına karşın’ neden bu bolluktan yararlanamazlar? Bu sorumun ya da sorunun yeni bir örneğine rastlamış bulunmaktayım.


Örnek?

Mitos-Boyut yayınevince yeni yılın ilk ayında yayınlanmış Nâzım’ın Evinde Vera’nın Sofrasındaadını taşıyan nefis basımlı bir kitap, hem de sayfalarında otantik nitelikteki fotoğrafların yer aldığı ciltli, her anlamda ‘ağır’ bir eser. Hazırlayanlar: Arif Keskiner ve M. Melih Güneş.


Buna bir ‘müze kitap’ da denilebilir. Hazırlanış sıralarında bizim gençliğimizin sanat-edebiyat yeri Çiçek Bar’ında Arif kardeşimizin elleri omuzlarımızda ‘inadına’ içip içip okuduğumuz şiirler var ya, işte bu zamanlar bu müze’nin gebeliğinden haber vermekte. Kitabın ilk iki üç sayfalarında Arif Keskiner’imizle M. Melih Güneş’imizin sunuş yazılarını okuyanlar benim bu konuda hiç de havadan sudan dem vurmadığımı göreceklerdir. Hani yani, öyle ki, her iki askerî darbeyi birlikte, el ele, kol kola, Nâzım şiirleri ve Ruhi Su şarkılarıyla Çiçek Bar’da yüklenebilme maharetimize rağmen Arif Keskiner’imi ben hiç tanıyamamışım demek ki! Herhalde biz yazar çizer’lerimizi avuturken yazmaya hemen hiç vakti kalmamış olabilir. Dilini, üslûbunu, bizzat kendisini bu kitaptaki yazılarıyla tastamam kucaklamış bulunuyorum. Sunuş yazılarıyla ‘Bu Müze’nin açılışını yapanların ardından adım adımı yaş/başlarına göre sırayla Aziz Nesin, Orhan Kemal, Ataol Behramoğlu, Bendeniz, Türkân Şoray, A. Kadir, Nedim Gürsel, Zeynep Oral, Vera Tulyakova, Uğur Büke, Necati Şahin, Genco Erkal, Yavuz Tanyeli, Nazar Büyüm, Can Dündar, Coşkun Aral… Daha nice sanatçı yazarlar sandıklarındaki ‘Nâzım Hikmet’ işlemelerini bu müze kitaba armağan için sıraya girmişlerdir. Kitabı hazırlayanlar kimsenin aklından çıkmamalı: Kitabın içeriği, işte böyle: Derleme yazılar… Kolay mı onca kapıyı çalmaklar, onlarla Moskova’larda ve hele o sofralardaki buluşmaları, Nâzım’dan geri kalmış ne varsa, ne yoksa hafızalardan çıkartıp yazdırmaklar; Vera’nın sofralarında böyle böyle işte kimler kimler kimler oturup kalkmıştır, neler neler olup bitmiştir? Bunun meraklıları buyursunlar artık ve tam da şimdilerde 100 yıllık müzelik belgeler sofrasına…

Bu kitabımızın yayını, ne sevindirici bir rastlantıyla Şişli Belediyesi tarafından tamamlanan Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nin açılış gün ve saatlerine rastlanmıştır. O ev sofralarda coşkulara, büyük şairimizin 1946’larda bendeniz henüz daha bir Kız Lisesi öğrencisiyken benimle aynı büyülenmeye uğramış bir arkadaşla sıra altlarından elden ele kaçırtarak okumuşluğumuzun heyecanını hâlâ daha yaşamakta olduğum halde, fizyolojik engellerim nedeniyle, bence ‘efsaniyelik’ bu açılışa katılamamışımdır. Kitabı hazırlayanlar bana bu müzelik kitabımızı armağan ettiler, ohh çok şükür. Müzenin koridorları, yani kitabın sayfaları arasında ‘ibret’ duyargalarımla dolanmaktayım.

Ben edebiyat dergilerinde, gazete kitap dergilerinde, gerekli olan yerlerde kitap tanıtım yazıları yazan biri olmadım.  Başlarda kendisi de edebiyatın türlerinden her birinden kitaplar yazmakta olan değerli yazarlarımızın meslektaşlarının kitapları hakkında  tanıtıma özgü yazılar yazılmasını hemen hiç benimseyemedim. Ancaaak! Rastlantılarla çağrışımlar üst üste düştüğü ân, benim yazarlığımın havaya uçtuğu zamanlar olmuştur. Bu Nâzım Hikmet Müzesi üstüne bir tanıtıma kalkışmam tam da böyle bir ân’ın eseri olmuştur.


Özür Diliyorum: Yukarda tanıtım eksikliğine uğramış eserlere örnek olarak Nâzım’ın Evinde Vera’nın Sofrasında’yı seçme tahminimde bütünüyle yanılmışım. Meğer ben ‘inadına’ bu yazıyı yazıp bitirmeyi sürdürürken medyamızın çeşitli kanallarında kitap üstüne tümen tümen tanıtım yazıları çıkmış… Affola. Şu ân içimden şöyle geçmekte: (Demek sen çok sevip beğendiğin kitabı –ilk tanıtım yazım- diye takdim ederken başlıbaşına kendini takdim eylemişsin!) Kendime gülüyorum da, geçip gidemiyorum.



NÂZIM’IN EVİNDE VERA’NIN SOFRASINDA
Hazırlayan: Arif Keskiner, M. Melih Güneş
Mitos Boyut Yayıncılık, 2016
248 sayfa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder